29 Aralık 2010 Çarşamba

CaPTuRe Of ISTANBUL 1453 ( Iznikware 1999 ) (Taxim's Metro Station/ ISTANBUL)

                                               CAPTURE OF ISTANBUL (1453)

        Ottoman Empire's first Capital is BURSA,Living in BURSA                     


Preparing a war on a large scale...


The War's First Night, The Ships are slipping from Marmara Sea to Haliç by using wood cradles.


Fatih Sultan Mehmet is commanding the ships..


The War is beginning...


The Big War...



The Victory of Ottomans, Fatih Sultan Mehmet is saluting the crowd from Yenikapı.. (1453)

28 Aralık 2010 Salı

VAKKO'nun Yeni Yıl Lezzetleri...

VAKKO Chocolate Kestaneli
&
VAKKO Bitter Gaufrette


  Birkaç gün evvel İstinye Park'a gittiğimde meşhur VAKKO Chocolate da uğradım.Özel bir tip çikolata hazırlamışlar 2011 yılbaşısı için.Kestaneli , hem bitter hem de sütlü versiyonu mevcut kutuda.Yemek için yılbaşı akşamını bekleyemedim :) İlk anda paketi açtığımda kestaneleri çikolatayla kaplamışlar zannettim, kestane şeklinde çikolatalarla doluydu paket.Sonradan deneyince anladım ki; kestane ezmesi ve bir miktar krokan karıştırıp üstünü değişik tarzda çikolatalarla kaplamışlar.Ağızda ilk olarak çikolatanın tadı alınıyor, sonra kestanenin, ağızda hemen dağılıyor elbette ki.Vaktiniz ve paranız müsaitse (89TL) deneyebilirsiniz…

VAKKO Chocolate Kestaneli 

  Bir de 15'lik bitter Gofret paketlerinden aldım.Gofretler beşerli olarak üç tane ana paket şeklinde.Yaklaşık boyları 6 - 7 cm civarında.Dışı bitter kaplı, içinde de iki kat bitter çikolata var.Fiyatı elbetteki daha hesaplı.( 20TL), ayrıca süsü de çok güzel değinmeden edemeyeceğim. Herhalde Vakko için özel üretilmiş bir mini aksesuar.


VAKKO Bitter Gaufrette

İyi Yıllar... :)


24 Aralık 2010 Cuma

Taksim's Cats ( Taksim'in Kedileri) istanbul











TATLI - EKŞİ TAVUK ( FAR EAST - İSTİNYE PARK )

 Dün canım İstinye Park'a gitmek istedi. Hazır gitmişken de birşeyler yiyeyim diye düşündüm.Yemek katına indim sağa sola bakınıyorum, etraf cümbüş, arkadaşlarıyla, aileleriyle bir sürü insan vardı yemek katında.Ellerde de birsürü markalı poşetler, zannedersin New York'ta filansın.Ülkemizdeki insanları işsiz ve aç bırakan ekonomik kriz hiç uğramamış buralara.Bu başka bir yazının konusu olacak kadar geniş bir konu.

  Normalde çin veya japon yemeklerine çok alışık olan birisi değilim.Yemek katına göz gezdirirken bir baktım bir tane de uzak doğu yemekleri restorantı var.İsmi de Uzak Doğu anlamında ''Far East'' koymuşlar.Şip şak servis bölümünün önünde de oldukça yoğun bir kalabalık vardı ben gördüğümde, yediden yetmişe sıraya girmiş bizim türkler. Tabii resimde gözükmüyorlar çünkü resim çekmek için insanların dağılmasını bekledim, keşke iki tane resim çekseydim :( .Girdim sıraya, yaklaşık on dakika kadar bekledim yalnızca sipariş vermek için.Beklerken sırada duvardaki menüye baktım, isimlerle birlikte yemeklerin nasıl göründüğünün resmi de var.Tatlı - ekşi tavuk, badem ezmeli tavuk, biftekli birşeyler…Karar veremedim, hangisini seçeceğime.Sıra da yaklaşıyor bana az kaldı.Önümdeki muhtemel gözde bir şirkette çalışan, takım elbiseli, otuzlu yaşlarda, oldukça fit görünen beyefendi çekti.Hiç menüye bakmıyordu, gözü saati ve cep telefonundaydı. Herhalde restorantın müdavimlerinden birisi diye düşündüm.Ne yiyeceğini bilen birisi bana oldukça yardımcı olabilirdi.''Afedersiniz, ben buradaki çin - japon yemeklerini ilk kez deneyeceğim de, hangi menüyü önerirsiniz?'' diye sordum.Bana doğru başını hafifçe döndürdü.Az önceki acelesinden eser yoktu. Gayet sakin bir sesle ; ''Tatlı - ekşi tavuk veya bademli tavuğu önerebilirim, Türk damak zevkine bayağı uydurmuşlar.'' dedi. Ben de kendisinin tavsiyesine uydum.Tatlı - Ekşi Tavuk menümü aldım; tavuk, yanına noddle, mango suyu ve icap ettiği üzere biri acı, birisi ekşimsi tatlı iki adet sos.Geçtim üstü temiz bir masaya tavukları tavada ananas, yeşil biber, havuç dilimleri ile birlikte pişirmişler.Bol soslu, yine de çok net bir tavuk tadı var.Hakikaten bizim mutfağa uydurmuşlar kendi ülkelerinde bu kadar yağlı ve soslu bir tatlı - ekşi tavuk yapabildiklerini hiç zannetmem.Yanında noddle olarak verdikleri de bir nevi sebzelerle pişirilmiş kepekli spagettiye benziyor.Acı soslarını nasıl imal etmişlerse bilmiyorum ama oldukça güzeldi, şimdiye kadar denemediğim türde bir acıydı.Yemeklerin özenli hazırladığı belliydi, içerikteki her bir besin tam kararında pişmişti.Yediğimde midemde herhangi bir ağırlık hissi olmadı böylece…Kişisel düşüncem İstinye Park'a kadar gidip hamburger menü yerine tat - ekşi tavuk menü yenebilir.Tabii 20 TL ödediğimi varsayarsam, klasik fast food menülerden biraz daha pahalı olduğu ortaya çıkar.Slow food sayılıyor muhtemelen 25 dk kadar bekledim çünkü hazırlanması için ve mikrodalgada ısıtılmamıştı buna eminim.



18 Aralık 2010 Cumartesi

Bu Hayat,

BU HAYAT,
Bu hayatta herşey ne kadar boş.
Kayıp gidiyor insanın elinden birdenbire.
İnsan yumurta misali kırıyor hayat.
Sarısı akıyor içinden beyazı kalıyor geriye.
Ruhu yaşlanıyor, ölüyor ruh ,toprağa girmeden vücut.
Mahvediyor hayat insanları kırıyor ağaçlarının dallarını.
Çalıyor çocukken taşıdıkları gülüşlerini, geri vermiyor asla.
Hayatın sarp kayalarından düşüyor aşağı umutlar, çıkamıyor zirvelere olmuyor,olmuyor..
Bir insan bir insan daha yutuyor hayat denilen canavar.
Sağ bırakmıyor geride.
Ne kadar kudretli olduğunu kabul ettiriyor an be an..

                                                                 www.missingdarkwater.blogspot.com   ©2010

17 Aralık 2010 Cuma

Türk Dizilerindeki Baş Karakterler her durumda acınacak halde olmak zorunda mı???

Türk Dizilerindeki Baş Karakterler her durumda acınacak halde olmak zorunda mı???
 
  ''Öyle bir zaman geçer ki'' dizisindeki Mete karakterinin evlerini yakmaya yeltendiği son bölümdeki sahneden sonra bu soruyu sordum kendime.Diziyi izleyenler bilir resmen cinnet halindeki bir karakteri canlandırıyor oyuncu. Okulda  problem, ailede problem, kendi içinde ergenlik çağının verdiği problemler genç birisini cinnet haline getirebilir mi?Bu hayatta bu tarz olayların daha fenasını yaşayan insanlar var onlardan hiçbirinin ne evini yaktığını , ne babasına veya ailesinden sevmediği kimseye ölümüne zarar verdiğini duymadım.Tabii ki vardır böyle insanlar tek tük de olsa gazetelerde okuruz.Fakat toplumun %99 değildir.Çoğunlukta olsa; akrabalarımızda veya yakın çevremizde ; komşularımz arasında veya çalıştığımız iş ortamındaki arkadaşlarımızdan olması gerekiyordu böyle insanların…
 
 Eskiden diziler daha bizdendi sanki; ''Bizimkiler'' dizisi vardı; ailemle izlerdim küçükken, kapıcının hep yüzü gülerdi, apartmanda karşılaşınca herkes birbirine gülümseyerek selam verirdi , bir tane yönetici karakteri vardı biraz kaçık gibiydi ama kendinden başka kimselere zararı dokunmazdı.Keza ''Süper Baba''da çocukları için her fedakarlığı üstlenen bir babanın hikayesi anlatılıyordu, yaşamda sıkıntılar bile olsa insan mutlu olacak birşey mutlaka bulur, yaşam insanları yenemez ana düşüncesi hakimdi dizide.

   
   Şimdiki dizilere bakıyorum; En çok konuşulan dizi;
  ''Aşk-ı Memnu''; yasak aşkı anlatıyordu, her saniye bir gerginlik birbirinin gözünün içine baka baka yalan söyleyen insanlar vardı, Allah'tan iki sezonda bitti.Neyse ondan kurtulduk derken ''Lale Devri'' çıktı, bir kaç bölüm izlemek diziyi anlamak için yeterli zaten ''Aşk-ı memnu''nun daha arttırılmış streslisini yapmaya çalışmışlar.
 





''Yaprak Dökümü''nden zaten gına geldi artık üçüncü sezondan sonra izlemedim, devamlı her bölüm birilerine bir şey oluyor ağlamalar, efkarlar gırla, en son sezon galiba Ali Rıza Bey felç geçirmiş, fragmanında gördüm, etrafında yüzleri ekşimiş kadın oyuncular..Yılbaşında biticekmiş.Yerine ''Şüphe'' diye bir dizi başlayacakmış, tutmasın diye dua edeceğim.








                                                                                                              ŞÜPHE DİZİSİ
   ''Fatmagül'ün Suçu Ne?'' etrafımdaki herkesin konuştuğu dizi , facebook'a giriyorum bakıyorum arkadaşlardan en az üç ,dört tanesi diziyle ilgili ya ileti ya video paylaşmış,twitter zaten paso dizi iletisi dolu, geçen gün gittim bir kafeye yan masaya iki tane iyi giyimli genç bayan oturdu,istemeden az da olsa şahit oldum konuşmalarına; ''Sence Mustafa Fatmagül'e döner mi?'' dedi biri diğeri de; ''Yok, canım Kerim'i sevcek o görürsün.'' dedi.Ayy dedim  içimden TECAVÜZ üzerine kurulu bir dizinin nesini seyrediyorsunuz, ama maalesef ben de seyrediyorum arkadaşlarımın muhabbetlerine fransız kalmamak için.. :(

   ''Hanım'ın Çiftliği'' ; birileri birilerini öldürmüş suç Güllü'nün üstüne kalmış :( Yanılmıyorsam iki sezondur, hiçbirşeyden haberi olmayıp zengin birisiyle evlendiği için onun servetinden istifade eden genç bayanı izliyoruz.Kitapla da korele gittikleri düşünmeyin Orhan Kemal'e boşuna laf söylemeyin.

''Kurtlar Vadisi''nin nasıl bir dizi olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum.Dizinin yayınlandığı geceler Taksim'de rahat rahat gezerdik arkadaşlarla :) .Ne tinerci vardı ortalıkta ne gaspçı ne de serseri.. Bir anlam veremedik ilk keşfettiğimizde bu durumu,daha sonra, Emniyet Müdürlüğü'nün yaptığı araştırma da bizleri doğrulamıştı; ''Dizinin yayınladığı saatlerde suç oranı düşüyor!''diye açıklama yapmışlardı.Suça meyili olanlar inlerine çekilip Polat'ı izlediğinden olmasın?




   Komedi dizlerine ise değinmesem olmaz; ''Türk Malı''nı ilk izlediğimde Abiye Kuzu karakterinin replikleri hoşuma gitti, sıcak sempatik, vaktini tv karşınında geçiren türk kadını tipini andırıyordu ki … Erman Kuzu ve diğer erkek karakterlerinin ''Bu odunu alır kafanda parçalarım.'' tarzı replikleri beni diziden soğuttu.Bir de şiddet içerikli sözlerin arkasına gülme efekti yerleştirmişler.Gülüyoruz ağlanacak halimize..

 
   Saydığım bu dizilerin altyapısı yaklaşık 10 yıllık bir sürece dayanıyor.Yaklaşık on yıl önce kadın programlarıyla başladı herşey.Kadın sorunlarına dikkat çekilmesi maksadıyla ''ağlayan kadın'' imajıyla tanıştırıldı türk insanı.İlk kim başladı Serap Özgü müydü? Yasemin miydi? Yoksa Esra Ceyhan mıydı ? tam hatırlamıyorum.Meselenin en başından herkes çok dikkatliydi ''ağlayan kadın''ı kameraman bile fazla çekmiyordu,eğer iş çetrefilli bir hal alırsa madure kibarca stüdyodan çıkartılıyordu, verilen talimatlar bu yöndeydi.Sonra baktılar ki insanlar görmek istiyor daha fazla yer verdiler ''ağlayan kadın''a, hatta ağlayamayanların yarasını daha da deştiler.Kadın ağladıkça daha değerli oldu ve bu dizilere de yansıdı, ''Yaprak Dökümü''nün ilk sezonarını izleyenler bilir; Oğuz karakterinin Leyla'yı kandırması sonra diğer kardeşi de kandırması, sevgisine karşılık bulamayıp acı çeken Sedef karakteri vs.Kadın programlarındaki ''ağlayan kadın''nın dizilerdeki hayali simulasyonlarından bazıları.Hala ''ağlayan kadın''lar var elbet.Ama son 3 yıldır ekonomik ve sosyo-kültürel krizin de etkisiyle bir de ''ağlayan erkek'' çıktı başımıza.Haberlere veya toplumsal içerikli program yapıyoruz diyenlerin programlarına azıcık göz gezdirmeniz yeterli.Peki bu yükselen trendin cisimlenmesi hangi dizi? Efendim…., yüksek sesle söyleyin. ''EZEL'' Fenomen diye nitelenen dizi son yıllardaki ezilmiş, mağdur erkek rüzgarını takip eden bir çeşit günümüz masalından başka birşey değil..Eğer yazımı başından sonuna sabırla okuduysanız, yazının başındaki sorunun cevabını da almışsınızdır..

                                                                                              yazı özgün üründür... 2010

16 Aralık 2010 Perşembe

Yeni Yıl Modası ( NeW YeaR Fashion)...

                              Zafer Plaza Bursa  / Turkiye..

  





  

Gokkusagi (Rainbow) Koza Han / BURSA / Turkiye

Gökkuşağı (Rainbow) Koza Han / BURSA / Türkiye




Mehmet Akif Ersoy'un Bilinmeyen Şiiri (1911)





Mehmet Akif'in 1911 yılına ait olduğu sanılan, '1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi'nde okurlarla paylaşılan bilinmeyen şiiri şöyle:

"Feyz-i rebiiye bak
Zümrüde dönmüş türab
Bulmuş o tesir ile
Köhne cihan ab ü tab
Bizde neden var fakat
Yok yere bir ıztırab?
Zulmet-i ati ise
Ruha veren piç ü tab
Ah ne müdhiş hata
Ah ne yanlış hesab!
Mübhem olan an içün
Doğru mu çekmek azab
Sen demiyor muydun ey
Yâr-ı beliğu'l-hitab!
Hiz ü ganimet şumar
Fursat-ı ahd-i şebab
Tekye ber-eyyam nist
Ta diger ayed behar''
               
                                                 Bu bilgi www.haberturk.com'dan alıntıdır...Herhangi bir şikayet ve telif haklarıyla ilgili sorun olduğunda kaldırılır..

14 Aralık 2010 Salı

Snow & Plant (2010)


SNOW & PLANT

BOLU'da kar.. (Snow in BOLU) 12.12.2010

1.
 otobüs yolda giderken camından  fotoğraflanmıştır...
(photographed in a bus from its window.)

                                                                          2.
3.
4.
5.